‘Çadırdan çık’ ile tehdit edilen Suriyeli Şem: Irkçılık bir gün bitecek
ANTEP – Maraş merkezli depremde yerle bir olan Antep’teyiz. Kentin merkez ilçelerinden Şehitkamil’de, açık dükkanlar ve çalışan taksilerin ‘normalleşme’ sinyalleri vermesine rağmen, hasar görmemiş binaların bile terk edildiği sokaklarda büyük bir sessizlik var.
Sessiz sokakların birleştiği bir kavşakta bulunan Şehitkamil Devlet Hastanesi’ne ulaşıyorum. Shem ve annesi Lina, bahçede ortada bir masa olan bir bankta oturuyorlar. Lina’nın kolunda alçı var. Ne olduğunu sorduğumda Şem, “Evden çıkarken annemin üzerine dolap düştü. Kırıklar oluştu, dün ameliyat oldu.”
Ezilen kemiklerine platin takılan Lina, ameliyat için bir hafta beklemek zorunda kaldı. Şem yorgun gözlerle bahçeye bakarken devam eder:
“Orada ki hastane ilk gün anneme bakacak durumda değildi. Çünkü çok acil, çok ciddi vakalar vardı. Hastaneye gittiğim gece uyuyamadım. Her yerde kan vardı, yerde cesetler vardı. Annemin kolu çok ağrılı ve morarmıştı. Bir hafta sonra kampta elini gördüler ve ambulans çağırdılar. Önce İslahiye Devlet Hastanesine gittik. Oradan buraya gönderildiler.”
‘BİTİRECEĞİMİZİ DÜŞÜNDÜM’
6 yaşında Türkiye’ye gelen 17 yaşındaki Suriyeli Şem Hüsam, depremde evleri hasar görene kadar 4 kardeşi ve annesiyle birlikte Antep’in Islahiye ilçesinde yaşıyordu. Uykusunda depreme yakalanan Sam, “Sarsacağız, biter” diye düşündü. Hızla kitaplarını ve gitarını alıp gitti. Sokakta gördükleri, niyetini bir anda değiştirdi. “Herkes bağırmaya ve dua etmeye başladı. İşte o zaman gerçekten korktum ve bunun büyük bir şey olduğunu anladım.”
Shem, o gece (6 Şubat) karın altında pijamalı insanları görünce duyduğu üzüntüyü unutamıyor. Yan sokaktan ambulansın geçtiğini duyar ve “Ne yapabilirim?” kendine sorar. “Sağlık lisesinde okuyorum, ilk yardım biliyorum. Yaralılardan bazıları Türkçe bilmiyordu, o gece onların tercümanıydım. Eşiyle birlikte üçüncü kattan atlayan birini gördüm. Kanıyordu, durdurmaya çalıştım.”
‘OKULDAN SONRA ÇALIŞIYORDUM’
Shem 7 yaşındayken ailesi ayrıldı. Babasının onları yıllardır aramadığını söylüyor. “Şu anda Suriye’de bizimle hiçbir şekilde iletişim kurmuyor. Kendi başımıza çalışıyor ve yaşıyoruz.”
Okuldan sonra ve hafta sonları çalışarak ailesine destek olan Şem, bir otobüs firmasında yolcu işlemlerini yönetir ve ortaokul öğrencilerine özel ders verir. Beyin sarsıntısı olmasaydı birkaç ay sonra staja başlayacağını söylüyor.
Depremde okulu hasar gören Şem, “Müdürle görüştük, çadırda antrenman yapacağız. 21 Mart’ta başlayacağını düşünüyorum” diye ekliyor. İslahiye’nin öğrenciler için pek verimli bir yer olmadığını düşünüyor. Okulu bitirince başka bir şehre gitmek istiyor.
ARKADAŞLARIM ‘SURİYELİLER GİTSİN’ KISSA’YI PAYLAŞTI
Suriye savaşının ardından Şem’in hayatında ikinci bir çatlak açan deprem, çoğu Türkiye’den gelen yakın arkadaşlarıyla paylaştığı keyifli ve eğlenceli günleri de sarstı. Depremde kaybettiği arkadaşlarının acısı ve çocukluğunun geçtiği mahallenin harap sokakları ona hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlatır. Irkçılığın yükselişini anlatırken gülen yüzü geriliyor:
“Deprem bir felaket. Bazıları ‘Suriyeliler yaptı’ diyor. Irkçılık hep vardı tabi ama bu kadar değil.Arkadaşlarımla çok yakındım burada bir çok insan çok yakındı.Kafelere gider eğlenirdik.Depremden sonra instagram hikayelerine bakarım. , şu anda hepsi ‘Suriyeli istemeyelim diye hikaye paylaşıyorlar, Suriyeliler sınır dışı edilsin’.
Irkçılık sadece Instagram hikayelerinden ibaret değil. Çabucak çadırın dışında bekler: “Türkçem iyi olduğu için Suriyeli olduğumu anlamıyorlar. Mesela ‘Sen Türk müsün?’ Kapıda soruyorlar evet dersen bambaşka bir yardım alıyorsun Suriyeliyim deyince çok kabalar suriyeliysen atıyorlar türksen veriyorlar Ama bunu gören bazı asker kardeşlerim gizlice Suriyelilere güzel yardımlar yapmaya çalışıyorlar.”
‘AKTIRMAYA ÇALIŞTILAR’
Çadırda iki ailenin toplam 11 kişi kaldığını söyleyen Şem’in kamptaki ilk günleri terör ve gerilim içinde geçti. Çadırın içindeyken dışarı atılma korkusunu, çadırdan çıkınca ırkçı muamele görme korkusunu yaşadı.
“Bizi gözümün önünde dövdüler. Bağırarak, kapıya vurarak, küfürler ederek bizi çıkarmaya çalıştılar. Ben de çok saygıyla, gidecek yerimiz olmadığı için dışarı çıkmayacağımızı söyledim. Gidecek yer olsa zaten kalmazdık.”
Depremin ilk haftasının geçmesiyle birlikte çok sayıda Suriyeli ailenin can korkusuyla çadırları terk ettiğini anlatan Çavuşoğlu, “Dövülmeyenler de korkudan çıktı, şimdi sokağa çıktılar. Mantıkla hareket ediyorlar. gideceksin, oturacağız. Oysa herkesin çocuğu var ve hepsi değerli, hepsi üşümüş.”
3 gün önce “çadırı boşaltın” tehdidi tekrarlanınca Şem ile tekrar konuşuyoruz. Tanımadığı bir kişinin “2 saat sonra çadırı boşaltın gidin” diyerek tehdit ettiğini söylüyor. Yoğun geçen iki saatin ardından kampta görevli askerler çadıra geldi: “Sabaha kadar toplanmamızı uygun bir dille başka bir kampa göndereceklerini söylediler.”
‘ÇADIR KENTTE GÖNÜLLÜ TERCÜMAN OLACAĞIM’
Sam ve ailesi, “Nereye gidiyoruz, çadır bulabilir miyiz?” Aceleyle geçirdikleri gecenin sabahında otobüslerle yeni bir çadırkente götürüldüler. “İlk haftalarda kaldığımız kampı kaldıracaklardı. O yüzden buraya geldik. Burası daha büyük, kapanmayacak, uzun süre kalabileceğimizi söylediler. Biraz rahatladık.” diyor Şem.
Çadır kentte çocuklar için oyun alanı ve okuma grubu oluşturan gönüllülere minnettar olduğunu da eklememi istiyor. Yakında onlara katılacak: “İsmimi imzaladım, formu doldurdum. Yiyecek ve oyuncak dağıtımı sırasında tercümanlık yapacağım, çocuklarla oynayacağım.”
‘İNSANLAR BİRBİRİNİ BİR GÜN ANLAYACAK’
Depremin şiddetiyle kenara itilen ağır hasarlı evlerine dönmeleri artık mümkün değil. Shem’in annesi Lina, yüksek binalara girmekten korkuyor. Bir gün yeterli parası olursa tek katlı, sağlam bir konut yapmak ister. Şem bu rüya için “Gerçekten mümkün değil ama annem öyle sanıyor” diyor.
Peki, felaketin ve belirsizliğin ortasında umudunu kaybetmeden ve insanlara yardım etmeye çalışırken Shem’in geleceği nasıl görünüyor? “Gelecekte daha iyi, daha sağlam binalar yapacaklarını düşünüyorum. Bir gün insanlar birbirini anlayacak, ırkçılık bir gün bitecek diye düşünüyorum.”